Dive Notları – Ayşegül Uçar

11774761_10207545666985885_1017137421_n 11778025_10207545669305943_576842855_n

“Gayri dur durak yok” ezgilerinin kafamızda dönüp durduğu Dive Köyü’nde yaşamın kendisi kiraz ve kiraz işçileri.

Sabah 5’te kalkılır, davarlar güdülür, sütler sağılır, ardından mis gibi ve hiç kimsenin kirletemediği o güzel havasında -dünyasında- kahvaltı yapılır.

Emeği, dayanışmayı hep bir ağızdan söylediğimiz ve hayatı örgütleme çabası içerisinde olduğumuz, barikatlarda omuz omuza verdiğimiz arkadaşlarımızın, yerleştiğimiz evin penceresinden dışarı baktığımız zaman süt sağdığını, çamaşır astığını, evin küçük çocuklarıyla ilgilendiğini, fi topladıklarını, balya yaptıklarını ya da gece boyunca beklenen kasalardan alamayıp sabah kasanın yolunu tuttuğunu ve elinde birkaç kasa ile birlikte eve mutlu bir şekilde geldiğini görmek hepimiz açısından farklı bir deneyim oldu.

Kahvaltının ardından traktörlerle tarlaların, kiraz bahçelerinin yolu tutuldu. Bir de güneş göz kırpınca umutla kirazlar dallarından kasalara doğru dökülmeye başladı.

Durup,  tarlayı, havayı, babaannenin durmak bilmeyen evi geçindirme çabalarını, kilosu 75 kuruştan satılan kirazları, yere düşenleri ezmeme çabalarını ve onları toplayan küçük arkadaşımızı, gece yarılarına kadar beklenen, sonunda 2 ya da 3 anca alabildiğimiz ve daha ağır gelmesi için üzerine hafifçe bastırılıp daha çok kiraz yerleştirilen kasaları, 09 ları, Napolyonları, kısa saplıları izledik.

Elleri nasırlı, gözleri uykulu bir o kadar da umutlu ama o güzel yürekleri kahırlı kadınlarla sohbet ederek, küçük arkadaşlarımızla hayata dair konuşarak doldu kiraz kasaları.

En çok yükü sırtlanan kadınlar kirazları kasalara doldururken bir de midemizi doldurmak için koşarak evin yolunu tutuyor ardından tekrar bahçeye dönerek akşama kadar çalışmaya devam ediyor. Sabahın erken saatlerinde başlayan koşuşturmacaları gece kasaların bekleyişiyle devam ediyor. Kasalar teslim edildikten sonra yeni kasalar bekleniyor ve yağmurun yağmaması, kirazların çatlamaması için iyi dileklerde bulunup bir sonraki günün ayması bekleniyor.

Tüm bu yoğunluğun arasında çocuk bakımı, hasta bakımı, yemek, temizlik, yaşlı bakımı… bu kadınların günlük koşuşturmalarına dahil oluyor bunun dışında aynı zamanda geçim derdi sürdüğü için kadınlar evlere temizliğe de gidiyor. Anlayacağınız kadınlar eve, eşe, çocuğa, tarlaya, yaşlıya, suya, temizliğe, bir başka evin temizliğine, hastaya… Kadınlar her yere… Yoksulluk, bitmeyen ama görünmeyen bir mesainin ortasındaki yaşam çarkında dönüp duruyorlar. İki kat hatta üç kat fazla omuzluyorlar o çarkı…

Çocuklarla yaptığımız tiyatro ve koro çalışamaları sırasında, gazozuna futbol turnuvası yaptığımız zamanlarda, ellerine kalemleri, boyaları alıp kendi düşlerinde kurdukları dünyaları yansıttıkları resimlerde gördüğümüz kadarıyla kimi hırçın kimi uysal kimi sessiz kimi coşkulu kimi uzun kimi kısa bütün çocuklarda ortak olanın adı güzel yüreklilikti.

Biz onları hep sevinçli hep mutlu ve hep umutlu gördük. Traktörleri tarlalara sürerken, kirazları toplarken, araya kaynamış yaprakları ayıklarken…

Biz onları hep mutlu gördük. Umutları güneş oldu, karınca gücüyle kocaman yaşamın kendisini sırtlandı ve büyüdü çocuklar…

Onlarla, “Yeter artık yeter be! “ diyerek güzel günler göreceğimizi ve traktörleri maviliklere süreceğimizin sözünü verdik. Sevgiyle, dayanışmayla başka bir dünyanın mümkün olduğunu gördük.

Küçük Arda’nın devrimci kime denir sorusuna aldığı “Dünyayı güzelleştirmeye çalışan insanlara denir.” cevabının karşılığında söylediği cümle hala yüzümüzde ve kalbimizde sıcacık bir gülümseme bırakmaya devam ediyor. “O zaman herkesi devrimci yapalım. Ben de devrimciyim! “

Kardeşçe, inançla ve hepsinden çok insanca, aslında “9 günlük düş ve gerçek” olarak tarifleyebileceğimiz bu yolculuk bizlerde büyük izler bıraktı.

Büyük bir deneyim olan, dayanışmayı, hayatı, hayatın boşluğunu nasıl doldurabileceğimizi, gülümsemeyi ve en güzeli devrimciliği öğreten kiraz dallarının arasından kopup gelmek hepimiz açısından büyük bir zorluk oldu. Parmak uçlarımızda kalan izleri, kulaklarda kalan babaannenin çok sevdiği Neşet türküleri, yüreklerde kalan o sıcacık sevgileriyle tabii bir de hatıra olarak verdikleri lastik ayakkabılar ve  midemizi de doldurmaya yönelik katmerlerle evlerimize, Ankara’ya, İstanbul’a, Eskişehir’e geri dönmek zorunda kaldık.

Çocukluğun adı, dayanışmanın adı, sevginin adı, umudun adı;  toprağın, suyun, havanın, kirazın, yaşamın; insanca yaşamın adı güneş olarak kaldı.

“Yoksa, güneşin umudu 

Güneş mi? “

11748699_10207545708826931_1474239876_n 11774582_10207545708266917_2108250993_n

Dive Notları – Ayşegül Uçar” üzerine bir yorum

Yorum bırakın